28 Kasım 2009 Cumartesi

Suratsız'a ;)

Karşımda durmuş öylece bana bakıyordu.
Doğanın en güzel yeşilinden gelme gözleri nemli, elleri titremeye yüz tutmuş. Bıraksam sanki kalbini ellerime bırakıp çekip gitmek ister gibi bir hali vardı. Bir kalp taşıyordu ve o kalp hararet yapmıştı.
Konuşsun diye bekledim. Birkaç kere akmaya yüz tutmuş damlacık gördüğümü sandım o yeşilliklerde ama tıpkı sabahları yeşil yapraklar üstünde gördüğüm çiy taneleri gibi yok oldular ansızın. Bir vardı bir yok oldular.
Yutkundu önce..
Ve bir daha…
“Neden?” dedi. Neden diye düşündüm. Cevabı olmayan, olamayan hayati sorulardan biriydi. Sıkça birbirimize yönelttiğimiz, canım çok acıdı demenin farklı bir yolu olan nedenlerden biriydi. Sustum ben de. Gözlerimdeki kahve çekirdekleri nemlendi eriyip akmaya yüz tuttular. Sonra topladım kendimi. Yine kandırdım ikimiz birden : “Belki doğru zaman değil, doğru insan?”
Önüne eğdi başını uzaklara daldı. Biliyordum. Ne düşündüğünü ne hissettiğini kendim yaşıyormuşçasına biliyor en kötüsü de hissediyordum. Çünkü tüm hikâyeyi ben yaşamıştım sanki. Bir yazarın kaleminden çıkan öyküsü gibi ezberimdeydi. Adım adım… Kelime kelime…
Şimdi geçmişe dönmüştü, zihninde o çocuk hayalperest zamanlarındaydı. Bakıyordu, beğeniyordu kalıbına sığamıyor hayallerine gülümsüyordu. Adım atıyordu en cesurundan. Bir gülümsemeyle bırak dünyayı gezegen onun oluyordu. Üzülüyordu sonra bir buruk lafa. Kimsenin söyleyemediklerini söyletiyordu aslında hiç bilmediği bir çocuğa. Çocuk üzüyordu onu. Beraber büyüyorlardı. Kah bir kavga, kah bir hüzün ansızın gelen ufacık mutluluklar her şeyi silip atıyordu.
“Düşünme, dalma!” dedim. İrkildi. Belki en güzel yerinde uyandırdım onu. Bilemiyorum.
Hala nedenleri sorguluyordu, yüz çizgileri kıpır kıpırdı. Gülümsediğini gördüm hangi an dedim?
Hani ben dinletememiştim sen dinletmiştin şarkıyı dedi. Tutamadım kendimi ben de gülümsedim. Öyle ya :
“Bir gün bir çılgınlık edip seni sevdiğimi söylesem, alay edip güler misin? Yoksa sen de sever misin?”
Sonra ben daldım. Kızdım kendime. Dönüp geçmişime baktığımda kimseye bu cesareti gösteremediğimi hatırladım ve yeterince sevmemiş hissettim kendimi. Sonra inkar ettim. Ben sevdim…Sadece…
“Düşünme sen sevdin.” Dedi bana. Suskunluğumla anladı neye daldığımı.
İncecik bir müzik doldu odaya :
Everything i do, i do it for you…
Kaldık öylece…
Hak edeni, doğruyu bulana kadar sürecek bir savaşın ilk sinyalleriydi. Yaşadığımız hiçbir hüzün caydıramadıysa bu yaşananlar da elbet geçecekti. İşte o an 2 çift gözden, iki ayrı bedenden bir damla düştü. Ve ortak sevgi denizlerine karıştı.
Mırıldandı biri…Evet arkadaş ne olduğumu kim olduğumu sen öğrettin bana…sürüyordu şiir…derken şöyle noktalandı. El ele ve hep daima ileriye (26.11.2009)