28 Mayıs 2010 Cuma

Yol

İnsan bazen susması gerektiğini bilir ama konuşur hani...Denese de tutamaz kendini.
En gereksiz, en saçma ve en kırıcı söz öbekleri bu anlarda çıkar diye düşünülür. Doğrudur. Yine de bazen bu sözler gerçek, normalde kibarlıktan söylenmeyen sözler de olabilir.

Böyle anlardan birini yaşıyordu kahramanımız. Söz öbekleri yüzüne karşı tükürülen taraftaydı değişiklik olsun diye. Patavatsızlığı yapan o değildi de karşısındakiydi bu defa. Yutkundu gülümsemesi yüzüne yayılırken. Hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Ve kapıyı çarptı. Sırtını yasladığı kapı artık engelliyordu sözleri duymasını. Peki beyninde tekrarlayan o cümleleri hangi kapı dışına atacaktı? Bunun imkanı var mıydı?

Bulduğu tek çözüm, kendini geride bırakmak oldu. Şimdi şu uzayıp giden yolun başındaki bizim karakterimizdir. Soracak çok sorusu, alınacak çok cevabı var ancak belki de bir başka zaman olacak bunlar ve biz tanık olamayacağız. Zira geçip gittiği dünya bizim dünyamızdı bir zamanlar.

16 Mayıs 2010 Pazar

Ve bir gitmek sendromu daha en sakininden

Hani demiştik ya çocukluğa yakın tarihlerde, ilk tattığımızda o eşsiz hissizlikleri
- Sertliğimiz ve dikliğimiz kırılganlığımızdan -

Ve sessiz terkedişlerimiz, böyle usulca acelesiz farkettirmeden kimseye hep bu sebepten olmuştu; kırıldığımızdan.
Yere düştüğünde canı acıyan ama insanlar anlamasın diye gülerek kalkan çocuklardandık. Ve böyle büyüdük,
Ve böyle büyüyoruz...
İşte bu yüzden bizim gidişlerimiz şaşırttı, sarstı ve can yaktı. Aniydi ve beklenmedik. Hiç anlamamışlardı tükettiklerini.
Terkedilen terkedilebilecek konuma bile sahip değilken yaşadı hep o yitiriş hissini.
Kendi isteğimizle, ellerimizle yarattığımız dünyaları yine biz yıkıp geçtik.
Egoist bir sanatçı gibi düşünerek bir sanat eseri sahibi tarafından yok edilmeli dedik.Bizi var eden yaptığımızı sevenler değildi, yarattığımızı en çok seven bizdik tabii ki.

Şimdi o kıyılarda yürüyorum. Çekip gitmeye yakın. Tevazu gösteremiyorum şu anda. Mütevazı tarafım kayıplarda. Aynaya bakıyorum, sonra eserime sonra yine aynaya...
Aynadaki aksim bıyık altından gülüyor...

-Biliyorsun tükendin, bitecek ve gideceksin.-

Direnmek...Aklımda binbir soruyla bu kelime...direnmek mümkün müdür kendine, benliğine?
Ayaklarımı sürüyerek de olsa uzaklaşıyor gibiyim. Çünkü bu defa hem katil benim hem de kurban. Tek kişilik bir cinayet bu.
Çünkü yine gitmek fiili asıldı omzuma ve kalmak çok hafif kalıyor.

Soyut hayaletler bıraktık geride, varolduklarını bile bilmeyen,
Yazıktır ki acılarımız ziyadesiyle somuttu.

İşte bizi gittikçe kırılgan yapan bu oldu. Ardımızda kalan her ceset her siluet bir kabuk üstüne bir kabuk daha oluşturdu. Dokunmaya çalışanlardan kaçışımız bu yüzden. O kabuklara dokunulursa kanarız ve ölürüz...

13 Mayıs 2010 Perşembe

Bir çocuk, bir klozet,hayat:)

Öyle asi bir çocuk olmamıştı hiçbir zaman. Daha küçüktü ve ailesiyle ne ergen bunalımları ne de gençlik takıntıları girmemişti aralarına. Henüz 6-7 yaşlarında sakin,duygusal ve içine kapanık bir erkek çocuğuydu.
Gittiği okulda çok sevilmiyordu. Bir kaç kere kendisinden iri çocuklar tarafından itilip kakılmışlığı bile vardı. Ayten öğretmeni kurtarmasaydı canı ne kadar çok yanacaktı kimbilir.
Hayatında hiç gökkuşağı görmemişti. Annesinin içtiği o kırmızı şeyin tadını merak ediyordu. Ne diyorlardı adına. Ha evet "şarap". Kendisine yasaktı tabi alkollüymüş.
İçinden konuşurdu hep. sorular sorardı kendi kendine. Ama diğer çocukların yaptığı gibi "anne bu ne?" "baba bu ne demek?" tadında cümleler yerine "acaba bu ne olabilir?" derdi. Hayallerinde gezerken tuhaf bir gülümseme yayılırdı yüzüne. Pembe filleri mor çimenleri uçuk kaçık hayalleriyle mutlu bir çocuk bile sayılabilirdi belki de...

Bir gün annesi oğlunun tuvaletten bir türlü çıkmadığını farketti. Kapıya kulağını dayadı. Sesler geliyordu.
_ama sen nasıl konuşabiliyorsun ki?
_,,,,,
_Peki bana kızıyor musun? Yani hani ben çişimi yapıyorum buraya diye?
_....
_Senin bi adın var mı? hem sen kız mısın? klozetlerin cinsiyeti olduğunu bilmiyordum vay canına. Gerçi konuşabileceğini de bilmezdim.

Anne paniğe kapıldı. bilmeliydim dedi. hiç arkadaşı yok. Çok sessiz. Yaramaz bile değil. hiçbir eşya kırmadı. hiç kimsenin tepesine tırmanmadı. Sesini yükselttiğini bile duymadım. Nasıl bir çocuk bu...klozetle konuşmak ne demek????? Küçüğüm benim....ne yapmalıyım???

çocuk tuvaletten çıktığında annesi klozet konuşamaz biliyorsun değil mi dedi?
_yooo bizim tuvalet konuşuyor. Üstelik kız biliyor musun. 8 yaşındaymış. sesi çok tatlı. ama birazcık kendini beğenmiş galiba

Çocuğun kolundan tuttuğu gibi bir psikoloğun yolunu tuttu kadın. Çocuk hiç bir zaman hayali bir ses olduğunu kabul etmedi. Hep siz duymayabilirsiniz ama ben duydum. O benimle konuştu diyordu.

Olayımızın kahramanı yıllarca küçük deli sıfatı yedi. deli sözcüğü kaldı. büyüdü...büyüdü. Toplumda dilden dile dolaşan bu çocukluk anısı hep üstünde bir elbise gibi kaldı. hoş kendisi de hiç bir zaman hayali bir sesti diyemedi. Duymuştu çünkü.Bu olayı hiç çözemese de bir daha konuşan klozet olmamıştı. ama konuştuğundan emindi. bilemiyordu.

Olayın diğer kahramanı komşunun 8 yaşındaki küçük kızı ise bu olayı çoktan unutmuştu. komşunun sümüklü sessiz oğluyla tuvaletin havalandırmasından konuşup onunla dalga geçmeyi çok keyifli bulmuştu. bu hikayeyi şimdi hatırlayabilseydi belki de gülebilirdi yine. Ama bu hayatında önemsiz sadece komik bir olaydı.

16-01-2008

Küçük Yeşil Balık ve Deniz Kabuğu

Küçük yeşil balığın hikayesi bu.
Çocukluğumuzdan tanıdığımız küçük kırmızı balığın baba tarafından kuzeni olur.

Efenim bu küçük yeşil balık (ki yazının devamında kyb diyeceğim kendisine) rahatsızmış hayatından ve kendinden. Çünkü güven problemi varmış. Birikimle yitirirmiş güvenini. Diğer balıkların yaptıkları şeylere uzun süre katlanır sonra minicik bir hatadan silermiş onları. Kimse de anlamazmış. Hep onu suçlarlarmış. Ufacık bir şeyden mızıkçılık yaptı küstü derlermiş. Oysa ki o çekip gitmelerin ardında uzuun uzuun kırgınlıklar yatarmış ki bizim kyb aslında bu kırgınlıkların sinyallerini de yollarmış yüzgeçleriyle. Ama balık dünyası bu ya. Unutur diye düşünürlermiş. Balık hafızasına rağmen kyb üzüldüğü anları unutmakta çok zorlanırmış. Hatayı kendinde ararmış, ben ne yaptım da bunu yaşadım düşünceleriyle gözü açık bile uyuyamazmış ama herkes onu uyuyor zannedermiş.


Bir gün kyb aynı şeyleri yaşayıp durmaktan sıkılmış tam çekip gidecekken denizden, bir deniz canlısı görmüş gidememiş.Kim ne dersin diye düşünüp burnunun dikine gitmiş ve bir deniz kabuğuna güvenmiş. Pek çok balık saçmaladığını, böyle bir arkadaşlığın uzun süreli olamayacağını söylemiş. Zaten bu balıklar kyb ı hep dengesiz bulmuşlar, ne niye geldiğini ne niye çekip gittiğini çözememişler. Demişler ki deniz kabuğu kendini kapatırmış. İçinde neler olduğunu bilemezmişsiniz. Daha hiç tanımadan güvendiği bu deniz yıldızı kyb için yeni bir şeymiş. Bilmeden,tanımadan inanmış. Risk aldığı için çok korkmuş, diğer balıklar haklı çıkarsa diye üzülmüş ama inancını da yitirmemiş.

Deniz kabuğu hakkında o kadar çok dedikodu varmış ki balık dünyasında. Kendini bir şey sanıyor demişler, artist demişler biraz da korkularından fazlasını söyleyememişler. Çünkü kyb buna kızacak gibi duruyormuş.
Kyb kendi kendine keşfe çıkmış. Uzun bir yolculukmuş bu. Deniz kabuğu mükemmel değilmiş, ben de mükemmel değilim diye düşünmüş. Kyb a ters gelen özellikleri de varmış. Benim de vardır böyle huylarım demiş. Böyle keşfederken zaman geçmiş geçmiş kyb tükenmeye yüz tutmuş. Zaten deniz kabuğu da içini bir türlü açmamış. İç dünyasını görememiş kyb. Tam gördüğünü, tanıdığını sanıyormuş bir olay oluyormuş hiç tanımadığını düşünüyormuş. Bu arada diğer balıklar da çekiştiriyorlarmış aramıza dön artık bak ne kadar çok eğleniyoruz. Balık dünyası çok eğlenceli, akşam yosunlarda kaymaya gideceğiz sen de gel diyorlarmış. Kyb girdiği kuytudan çıkmak istemiyormuş çünkü içinde bir ses tüm balıkların yanıldığını deniz kabuğunun iyi olduğunu söylüyomuş.

Hikayenin devamı yok. Kyb hala girdiğimiz bir denizde ayaklarımızın dibinden hızla kayarak kuytusuna gider ve deniz kabuğunun düşündüğü gibi olduğunu kendine kanıtlamaya çalışır. Deniz kabuğu mu ? Belki çoktan gitmiştir, belki o da kendi kuytularında başka bir küçük mavi balığa takılmış onu çözmeye çalışıyordur. Denizaltı böyle bir dünyadır, kim neyin niye peşindedir bilinmez.

:)

Bkz: kimine göre saçmalamalar kimilerinin dünyasını oluşturur.

tecavüz ve toplum

Sınavdan çıkmış uykusuz bünyenin anlatılan bir olay karşısında dayanamayıp yazdıklarıdır. Bu yazı sizin duymaktan hoşlanmadığınız durumları içerebilir.Yazı bir bütünlük içermez!!! Rahatsızlığınız kaale alınmayacaktır şimdiden okumadan kaçıp gidebilirsiniz.

Bir arkadaşım anlatıyor. Anne 11 yaşındaki oğlunun kadınlar tuvaletine girmesi uygun olmayacağından kendisi tuvalete giderken oğlunu da erkekler tuvaletine yolluyor. Kadın çıktıktan sonra bir süre oğlunu bekliyor. Yarım saat geçmesine rağmen oğlunu göremeyen kadın içeri giren bir adama durumu açıklıyor ve oğlunun içeride olup olmadığını kontrol etmesini rica ediyor.
SONUÇ : Çocuk, İstanbul'da hepimizin bildiği alışveriş merkezlerinden birinin tuvaletinde tecavüze uğramış ve utancından çıkamamıştır.

Anlatılan hikaye doğrudur değildir bilemem. Tek bildiğim bunun gibi yüzlerce hikayenin çok namuslu ülkemizde pek çok çocuk kadın kız tarafından yaşandığı.

Tecavüz ... Günlük yaşamımızın her alanında ortaya çıkan bir unsur aslında. Sırada önüme geçen adam, otobanda 40 km hızla sol şeridi kullanan sürücü, pazarda komşusunun yöneldiği paçavraya atlayan teyze vs vs vs. Bunlarla başlayıp inanılmaz boyutlara ulaşan bir unsur tabii. Bence hertürlüsü aşağılık olmakla birlikte bir bebeğe bile cinsel obje gözüyle bakabilen insanların psikolojisini düşünmek ürpertici geliyor.
Gerçi toplumuzda aslında yaşanması ayıp kabul edilen cinsellik keçiye bile dert olmuş durumda.

Tecavüzcü Coşkun'la büyürken çok şey öğrenmiş bir toplumuz anlaşılan.
Ama olur mu ? elhamdürillah müslümanız!!!Haşaaaa!

Bir de tecavüz edilen utanır biz de. Nasıl bir mantıksa pasiflerin utanmasını sağlamak gibi bir yapımız vardır. Kadın dayak yer kocasından utanır, tecavüze uğrar utanır, dolandırılır utanır,aldatılır utanır.
Bizde kötü olaylarda pasif olan utanır arkadaş .
Bizde hırsızın suçu yok!

Tüm bunlar yaşanır ama yaşanmaz bir de. Yasaktır konuşmak. Tecavüze uğrayan kız öldürülür kimi illerde, aldatılan adamla dalga geçilir, dolandırılan esnaf amma da salak olur, dayak yiyen kadın da kesin haketmiştir zaten. Konuşulmaz ama fısır fısır tartışılır olayı yaşayanların yokluğunda.
Kadın namustur mesela, erkeğin ne olduğu henüz çözülemedi.

Yazıdan yaniii evet bence çok haklı, hemen gidip herkese vereyim modundaki kızlar, dur ben çok bi s...i bir adam olayım anlayışına sahip erkekler bak ben haklıyım yorumunu çıkaradursun onlara ise şunu belirtmek isterim: İnsanın kendine duymadığı saygıyı kimse ona sağlayamaz tercihiniz buysa yolunuz açık ola :).

Olay X,Y,Z kalıplarında olmak değildi. Olay geleneksel ya da avrupai olmak hiç değildi. Olay insan olabilmekti baştan sona...Toplumca bunu kaçırmış olmalıyız.
Saygılar

(06/05/2010)